15 Mayıs 2023 Pazartesi

14 MAYIS 2023

 14 MAYIS 2023

   Saatler şu anda 05:41'i gösteriyor. Yaklaşık 2 saat sonra oy kullanmaya gideceğim. Önceki gün sadece 3 saat uyuyabilmeme rağmen büyük günün gelmesiyle bu gece de uyuyamadım. Elimden gelirse eğer bugün bir vlog çekmek istiyorum. Kapalı liste, sadece blogdan izlenebilecek bir şekilde yaparım eğer yaparsam. Yazıya başladıktan sonra biraz ara vermem gerekti bu vlog konusunda ufak bir araştırma yapmak için. Saat şu an 06:30. Yazı yazmak için fazla bir vaktim kalmadı. Zaten muhtemelen yazının her paragrafı farklı zaman dilimlerinde belki de farklı günlerde olacak. Oy kullandıktan sonra eve geldiğimde birkaç işim var. Ardından yazmaya devam ederim. Bundan önce geçen günü yazmak isterim.

   Ortaokuldan arkadaşım Berkant ile buluştum. Kendisi bu blogun varlığından habersiz. Aslında haberi var ufaktan söylemiştim fakat herkese başta yaptıgım ufak nazı yapınca hiç siklemedi, konu değişti unutuldu. Blog açtığımı ilk söylediğimde ''Göstersene, okuyak.'' falan demişti. Aslında planlarda çok kalabalık olmak yoktu. başta 2 sonra 3 sonra 5 sonra 6 sonrasında 8 kişi olduk. Spontane olarak gelişti. Tanımadığım insanlardı. Tanısam da sevmem diye düşündüğüm, duyum aldığım kişilerdi. Aralarından birisi hariç yanılmadım diyebilirim. Aralarından birini hariç tutmamın sebebi sevdiğim, ısındığım için değil. Çocuk sarhoştu ve fazla konuşmadı, önyargılarımı doğrulama fırsatım bulunmadı. Çocukların tek işlevi içinde doğdukları, iyi imkanlarla büyümüş, hayatı yaşamanın somut kısımlarıyla fazla cebelleşmemiş, ve tabiri caiz ise bu imkanların içinde doğmasa ya da aniden bu imkanların kaybına uğrasa hiçbir sike yaramayacak, sahip oldukları yaşam standartlarının hepsini kaybedecek tipler olmaları. Kendimce bu durumu ilahi adalet, yani somut bir adaletsizlik olarak nitelendiriyorum. Evet, ilahi adalet kavramını adaletsizlik olarak nitelendiriyorum doğru anladın. Çünkü günümüz dünyasında hak edenin hakkını almasından öte para sahibinin hakkın, liyakatin önüne geçme, ezme, altına alma durumu var. Ve bir kişinin hak etsin etmesin, hakkını versin vermesin, sahip olduğu imkanlar Tanrı'nın adalet anlayışından(varsayım) geçiyor. Bu insanlar özel okullara gidiyor, yaşıtlarının ortalamasının tonlarca katı cep harçlığı alıyor, 18 yaşına basar basmaz ehliyet alma motivasyonuna sahip olduğu, ehliyet sonrası süreceği bir arabası var. Ülkeleri geziyorlar, her yaz tatile gidiyorlar, pahalı yaşamlar sürüyorlar. Ve netice ne biliyor musunuz? Gerçekten netice sıfırın da sıfırı. Bu vasıfsız insanların sırf zengin bir ailede doğması bunlara erişmesinin hakkı olduğu anlamına gelmemeli. Toplumda tek geçerli para birimi liyakat olmalı, Liyakate erişim ise sadece ve sadece eşitlik yolundan olmalı. Her yerde olan starbuckslar ya da onların türevi iş yerlerinde çalışan insanlarla eşit şartlarda yetişselerdi sizce aralarından sıyrılıp yine bu lüks ve erişilmesi zor olan hayatı kazanabilirler miydi? Elbette hayır. Kaldı ki bu tipler genelde geri zekalı oluyorlar. Nedenini gerçekten tam olarak çözemedim ama öyleler. 

  Şimdi bu düşüncelerimi topluma açsam ''Kıskanıyorsun.'', ''Aşağılık kompleksi.'' ''Kedi ciğer paradoksu.'' gibi yorumlar alacağım. Biliyorum. Eşit imkanlarla erişilmemiş yaşam standartlarını kendi öz statüleri zanneden ezik orospu çocukları bunlar. Şunu çok net söyleyeyim ki siz hiç sahip olmamanız gereken hayatları yaşıyor, aldığınız eğitimin, ilginin, imkanın hakkını veremeyen insanlarsınız. Ve işgal ettiğiniz bu statülerde sonsuza kadar kalamayacaksınız! İyi yaşamları, iyi imkanları yalnızca hak edenler yaşamalı. Anadan babadan zengin vasıfsız piç kuruları değil. Ben burada kıskanma, aç gözle bakma durumunda değilim. Kurduğunuz bu acımasız ve cani sistemin düşmanıyım. Çünkü ben bu sistemin mağduruyum. Belki mağduru sayılabilecek kadar liyakatli, hakkını veren birisi değilim fakat bir eşitlenme istiyorum. Bu insanlar benim imkanlarımın onlarca katıyla hayata başlayıp benden aşağıda ya da benimle eşdeğer bir gelişmişlik seviyesinde olmasını ve hayatlarına hak etmedikleri, işgal ettikleri, israf ettikleri bu statüde devam etmelerini istemiyorum, kabul etmiyorum. Belki ben göremeyeceğim ama tüm dünyanın da kabul etmeyeceği günler gelecektir.


 Özetle komünist damarım kabardı. Yazının devamına oy kullandıktan sonra devam edeceğim. Şimdi traş falan olurum, belki vlog amaçlı videoya kaydederim.

 Oyumu kullandım. Çok garip bir deneyimdi gerçekten. Dünden biraz alkollü ve uykusuz olmanın etkisiyle kabin anını hatırlamıyorum. Hatta o kadar garip hissettim ki kime verdiğimi hatırlamıyorum. Sadece  KK'ye basılı pusulayı ve bok gibi katlanmış CHP basılı pusulayı hatırlıyorum. Galiba istediğim oyu kullandım bu vizyonlar gerçekse. Öte yandan moral, motivasyonumu yok eden bir şeyler oldu. Yaşadığım çevrenin aşırı dinci ve bunun etkisiyle cahil olması yetmezmiş gibi bir de muhafazakar olmalarından kaynaklı herhangi bir kişiye baktığımda kime vereceğini çok net anlayabiliyordum. Bu tiplerden her gördüğümde kafamın içinde bir slot sesi attı. Ve o kadar çok gördüm ki slot sesi spamı yedim. Her slot sesi akpye giden bir oy niteliğindeydi. Benden önce yaşlı bir çift geldi. Bu bahsettiğim giyim tarzındandı. Adam garip gurup konuşuyordu kendi oyunu verdikten sonra karısını göstererek bu bilmez  ne yapacagını dedi okuma yazması da yok dedi. Sandık görevlisi izin verdi ikisinin kabine girmesine. Amına koyayım böyle işin ben. Bu ülkede yeterince cahil, müslüman, muhafazkarsan el üstünde tutuluyorsun. Bir de sandık görevlileri teyzem teyzem diye ölüp bitiyor. Aynı şeyi ben kendi annemle yapsam inanmazlar, tutanak v.s bir şey tutarlardı. Ama bunu cahil, müslüman, muhafazakar birisi yapınca bırakın işlerini doğru yapmayı saygı, sempati besliyorlar. Kanun, kural çiğniyorlar. İşin kötü yanı günümüzde cahil cahilliğini de bilmiyor. Utanmıyor cahilliğinden. Kendisinin 10 gömlek üstü insanları küçük görüyor. Çünkü 20 yıldır cahillik en değer gören insan özelliği oldu bu coğrafyada. Cahili el üstünde tuttular, övdüler, gururlandırdılar. Bu ülkenin okumuş, aydın, liyakatli insanlarını ise küçük gördüler, boktan beter yaşam imkanlarına mahkum ettiler, terörist ilan ettiler. Bu durumun bir toplum evrimi olmadığı aşikar olsa gerek ki bu mesleklere erişim kolaylaştırıldı bu da değerini düşürdü. Aydın insanların üstlendiği meslekler asgari ücretle aynı ya da bir adım ötesinde. Cahil olmak cezbedici oldu. Çünkü cahil olmayan herkesin fiziksel ve zihinsel acı çektiği bir gerçek. Devletin ise öğretmenleri, doktorları ve nice kalifiye meslek gruplarını aşağılayıp muhtaç ettikleri gelir ortalamalarından bahsetmiyorum bile.

   

    15 Mayıs 04:08

Cahillik kazandı, 2 hafta sonra tescillenecek. Kıl payı farkla ilk turda kaybetmedik. 2. turda bu görünüşe göre kazanılması imkansız. Pek çok açıdan neredeyse her şeyimi bağladığım bir seçimdi bu seçim. Çünkü artık mensup olduğum politik, ekonomik ve nice sınıf kulvarlarının ezilmesinin bir sonu olarak görüyordum. Artık her şey harika olmasa da doğru yolda ilerleyebilirdi. Ama görünen o ki böyle bir fırsat artık toplumumuzun opsiyonları arasında bulunmuyor. 24 25 yaş üstü insanlar iyi kötü hayatının temelini atmış, boktan yaşayacaklarını vaktinde göze almış, pozisyon almış insanlardır. Ama benim gibi yeni neferler, nesiller kendisini herhangi bir temele oturtmaya fırsat bulamadığı gibi bu seçim bizim için hiçbir şeyden önemli olamayacak bir öneme sahipti. İşin neticesinde ise ne oldu biliyor musunuz? Kendimi de kattığım yeni nesil ve bu ülkenin yarısı bir kere daha sahipsiz bırakıldı. Tayyip Erdoğan bile kendi seçmenine kazansın kazanamasın. Kendi seçmenine güvenini verirken biz ise desteklediğimiz, umut bağladığımız, bir nevi her şeyimizi teslim ettiğimiz adam tarafından gün içinde sadece toplamda 3 dakika kendisi tarafından bilgilendirilerek yalnız bırakıldık.

 Çok öfkeliyim. Artık herhangi bir şeye tahammülüm kalmadı. İyi bir gelir düzeyi ve yaşam standartlarının içinde doğan birisi olarak zamanında bu fırsatları kısmen reddettim ve kaybettim. Bu seçim pek çok insan gibi benim de son umudumdu. Kaybedilecek bir senaryoyu hayal dahi edemiyordum. Nasıl bir geleceğim olacak?, Emeğimin karşılığını alabilecek miyim?, Çoğulcul fayda uğruna kendimi denetlediğim, bir nevi feragat ettiğim sosyal, ekonomik tutumlarımdan, haklı olmama rağmen kırmaya çalıştığım, kırdığım önyargıların karşılığını alabilecek miyim? Bunların hepsi ne yazık ki muallak şu anda. Çocukluktan beri iyi bir hayatın gereksinimlerini karşılayacak donanıma sahip olmadım. Lise dönemimde çoğu okul muhabbetlerinden bağımsız olan travmalarımın etkisiyle öğretmen olmak istemiştim. Çünkü beni görmeyen, zor durumumu önemsemeyen, kendi çapınca adam etmek uğruna zorbalık yapan öğretmenlerden farklı olmak istemiştim. Kaldı ki ben bu zorbalığa boyun eğip liseyi bıraktım. Özetle ben bu olayların her dönem her yerde olduğunu biliyorum. Ve farklı bir zamanda farklı bir rolde bu kilidi kırmak istedim. Fakat şimdi eylem yapan öğretmenlerin terörist ilan edilip, yaka paça ''Alın bunu içeri.'' tarzı muameleler gördüğü bir iklimde öğretmen olarak nasıl var olabilirim? Ben bu faktörlere rağmen öğretmen olmak istiyorum fakat sonrasını dert ediyorum.


  Kazanmasak bile ikinci tura umutlu gideceğimizi varsayarak bir gün önceden aldığım 70lik wyborowa vodkayı ve her birini insanlardan çöktüğüm 3 farklı marka biranın tamamen tüketimi sonrası yazıyorum bu yazıyı.  3 paket bitirdiğim, 4. paketi annemden çaldığım sigara ise bunun yanında çerez kalıyor. Obez birisi olduğumdan kaynaklı bu alkol seviyesi beni yeterince kesmiyor olsa gerek hala klavyeye düzgünce basabiliyorum. Obez olsam gerek. Normal sağlık seviyesinde olan biri olsam şu an am göt dağıtmıştım kanaatimce. Ben Kemal Kılıçdaroğlu'nu hep olmasa da genelde severdim. Belediye başkanı olan Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş'ın parladığı dönemlerde bile cumhurbaşkanı olmasını istediğim kişiydi. Fakat aday olmasını istediğim kişi değildi. Çünkü işin neticesinde ne yazık ki bu bir demokrasi sistemidir. Kazanacak aday tek esas olması gerektiği kanaatindeydim. KK'nin adaylığı sonrası artık yapacak bir şey olmadığından elimden geldiğince destekledim, pek çok arkadaşımı ona oy vermesi konusunda ikna ettim. Elde ne var biliyor musun? Hiçbir şey yok. KK 2018deki 6lı masa adaylarının toplamından, CHP ise ortak liste sonucu seçilen vekilleri çıkarttığımızda 20ye yakın vekil kaybına yol açacak derecede oy kaybetti. Emeklerim bununla sınırlı da sanmayın. Dedem ve ananemin oy verememesi için elimden geleni yaptım ve bir şekilde oy veremeyecek durumda oldular. Ben tek başıma en az 10 oyu KK lehine değiştirdim. Peki KK ne yaptı? Ben ve nice eşdeğer emek veren insanların emeğine rağmen oyları düşürdü. Ben hakkımı helal etmiyorum. Şu güne kadar elimden gelen desteği bir obez, asosyal, 3 yıllık depresyonunu 4. yılına süren bir aptal olarak verdim. 

  İnanmadığım halde vicdanen şunu söylemem gerekiyor ki ben hakkımı helal etmiyorum. Her şeyimi ben bu seçime bağladım. Ve bir geleneksel Fight Club sözü olan ''Ancak her şeyini kaybettikten sonra özgür olabilirsin.'' sözünü esas alarak sabah tekel bayinin açılmasını bekleyeceğim. 12 mayısdan 13 mayısa 3 saat uyuyup 13 mayısta ise 14 mayıs heyecanıyla sadece 2 saat uyuyabildim. Bu gece ise gözüme uyku girmedi. Sabah olmasını bekliyorum ki tekel bayiye gidip kalan son paramla ya da yetmeyecekse veresiye yazabileceğim miktarda ne kadar alkol alabiliyorsam o kadar alkol alacağım. Dolaylı olarak bu bir intihar metni niteliğinde de sayılabilir. Gerçi blogu istediğimden ve tahmin ettiğimden fazla kişiyle paylaştım. Bu az sayıya rağmen yazılarımın görüntülenme sayılarında herhangi bir değişiklik olmuyor. Çünkü ben dışında hiç kimse yazılarımı okumuyor. Belki bu yazı  da sadece benim özelimde kalacak. Küçük gördüğüm o önemsenme duygusuna ben de kapılmıştım bu blogda. En azından ben kendimi aptal aptal insta postları, storyleri ile belli etmeyecektim. Ona rağmen bir karşılığını alamadım. 

Eğer fiziksel açıdan bir imkanım olursa 2. turda başından sonuna kadar oy verdiğim sandıkta bulunacağım. Evet bugün herhangi bir emek vermedim. Fakat bu seçimde fazlasıyla emek vermiş nice insanın umudu kırıldı. Onların kırgınlıklarını kendiminkiyle kıyaslamam bile abes kaçabilir belki de. Bu durumda yapabileceğim tek şey bu. Desteğimin oy vermekten öteye gidemeyeceği malum. 

10 Mayıs 2023 Çarşamba

Undefined

 Undefined

    Seçime kısa bir süre kalmış, büyük bir soru işaretine doğru ilerlerken bu durumdan bahsetmemek çok da gerçekçi ve doğru olmayacaktı. Kısa kesmek gerekirse umutluyum, çaresizim, kaygılıyım, kararlıyım. 20 yılımı mevcut iktidarla geçirdim ve daha fazla geçirmeyi hayal dahi edemiyorum. Neyse, seçimle ilgili diyeceklerim bu kadar. Kısa tutmam gerekti çünkü bunu bir siyaset floodu haline getirmek istemiyorum. Çok doluyum, sinirliyim, öfkeliyim bu konuda.



     Günlerim çok da dolu geçmiyor açıkçası. Kendi motorumu çalıştıramadığım için ateşleyici, ittirici bir müdahaleye, olaya, desteğe ihtiyacım var gibi. Galiba şu ülkenin belirsiz ikliminden kaynaklı herhangi bir şey öngörülemeyeceği gibi kendimle ilgili de öngörüde bulunamıyorum. Bu da beni eylemsizliğe, tepkisizliğe itiyor. Seçimden sonra umuyorum ki istediğim ittirici gücü bulur yoluma bakarım. Şu günlerde YouNow yayıncısı Pala Baba gibiyim. Odamdaki emektar koltuğumda internet vasıtasıyla her şeyden haberdar olup hiçbir şeye etkim olmuyor. İlgi alanım sonsuz fakat etki alanım ise sıfır noktasında. Etki alanının kısıtlı olduğu konularda ilgi alanın da kısıtlı olsun der Doğan Cüceloğlu. Çok fazla sözünü dinlemediğim aşikar olsa gerek usanmadan bıkmadan ilgilenmeye fakat etki göstermemeye devam ediyorum her şeye karşı. İnsan ilişkilerim, ev işleri, kişisel sorumluluklar, ve aklına gelebilecek her şeyde bu geçerli. Hal böyle olunca oturduğun yerden atıp tutmak kolay tabi. 

  Bu arada bir filtre kahve önerisinde bulunayım. Şu ana kadar kendi yaptığım kahveler arasında en keyifli içtiğim sarı renkli Jacobs marka filtre kahve. Filtre kahvenin bir sürü yapma çeşidi var. Kendi imkanlarımı aşarak makinesini bile alarak denedim. Ve şunu çok net söyleyeyim ki en iyi filtre kahve yapma yöntemi kesinlikle kahve kağıdı ile sürahide yapılandır. Umarım bunu okuyan herkese bir gün kahve yapmam nasip olur diyelim.



  Bu yazı ottan boka, boktan ota ve nice yerden nice yerlere atlayacağım bir yazı olacak.

 Değerli bir arkadaşıma blog açmasında yardımcı oldum. Yardımcı oldum dediğimde ise çok bir şey yaptım zannetmeyin. Çok temel birkaç şey gösterdim, çoğunu o yaptı. Ve gerçek anlamda tema, fotoğraf, şablon seçiminde başarılı olmuş olsa gerek gerçekten beni kıskandırdı. Görsel zevke sahip olmak gerçekten büyük bir lütuf bence. Küçüklüğümden beri böyle bir zevkim olmadı, sevmeyi denemeyi ise hiç denemedim açıkçası. Benim neslimin kutsal oyunu olan, yaratıcılığın sınırsızlığı ile sevilen Minecraft oyununda bile arkadaşlarımla oynarken onlar saatlerini, günlerini, kimileri ise aylarını verirken ben hiç uğraşmaz çamur bloklardan ev yapardım. Görselin hiçbir önemi yoktu çünkü benim için. Sırf güzel görünmesi için ise emek harcayacak değildim ya? Bu görsel zevkin de ötesinde bir durum da olabilir aslında. Kendimi, eserlerimi ve nice sahip olduğum ögelerin güzel görünmesinin hiçbir önemi olmadı hayatım boyunca. O bahsettiğim çamur bloklu evi yapmayı bile sevmiyordum. Oyunu online moda çekip yaratıcılığı sıfıra indiren oyun modlarında vakit geçiriyordum. Bu sorun elbette oyunlarla ve sanat benzeri konularla sınırlı kalmadı hayatımda. Özsaygıyı etkileyen ana unsurlar da buna dayanırdı benim için. Bu unsurlar başlıca giyim, kişisel bakım, insan içi tutum ve niceleri olabilir. İlişkilendirdiğim diğer ögeler de var. Kimilerine göre ''Ne alaka?'', ''Saçmaladın.'' gibi soruları yaratacak cinsten. Sosyal kaygılar bir insanın insan içinde hem kabusu hem de en büyük ihtiyacı olabiliyor. Kendimizi tanıtmak, göstermek, konusunda belli başlı şeylere ihtiyacımız var ve bunların yokluğu cehennemi yaratıyor. Sağlıktan psikolojiye olan tüm dalları da etkileyebiliyor. Örnekleyecek olursam; kişinin kendini beğendirme, fark ettirme, gibi istekleri ve ihtiyaçları onu korkusuz, kaygısız ve zararlı bir kişi durumuna düşürebilir. Berbat giyinirsin, sağlığına dikkat etmezsin, yediğine ve içtiğine hiç önem vermezsin. İnsanların senin hakkında ne düşündüğü umurunda olmadığı için fütursuz, düşüncesiz, ve belki de kaba olursun. Seçilmiş yalnızlık için bu bir dert değildir fakat seçilmemiş bir yalnızlıkta bunlar çözülmesi güç kaygılara, psikolojik bozukluklara sebep olur.  Özetle şu siktiğimin hayatına ve kendimize biraz özen, önem vermek gerekiyor. Yoksa hayat seni kabul etmiyor. Her ne kadar umurunda olmasa da zaman ilerledikçe yaşamak için ihtiyacın olan bir unsurdur insan içinde var olmak.



  Kastettiğim şey topluma duyulan ihtiyaçtır. Tekil düzeydeki bireylere değil. Tekil düzeye indiği zaman bu durum zaten bir ihtiyaç değil menfaat oluyor. Bunu menfaat olarak nitelendirmem negatif ya da yakışık kalmaması gibi durumlarda gördüğüm için değil. Sadece ihtiyaç ile menfaat arasında gerçekten büyük bir uçurum var. Kişi bu iki uçurumu yakın tutmamalı. 

Kendimizi kötü hissettiğimiz ve en genel olarak yalnız hissettiğimiz zamanlarda bazen kendimizi insanlara bırakırız. Hatalar, yanlışlar yaparız. Çünkü kendimizde bir çözüm görmeyiz. Elbette kendimiz kendi sorunlarımızın en büyük anahtarıyızdır. Fakat bazen bunu unutur, kapının kilidini açma umuduyla bir tur daha kilitleriz kendimizi insanlara teslim ederek. Bazen teslim ettiğimizde bunun çözüm olmadığını da biliriz. Sadece bu kilitle mücadelemizin yalnız geçmesini istemeyiz, korkarız. 

 Önce bir ayna bulmalı, anahtarın biz olup olmadığını anlamamız gerekir. İnanıyorum ki genelde her zaman anahtar kişinin kendisidir. Öyle olmadığı durumları varsayarsak eğer kişi anahtarın kendisi değil ise anahtarı doğru yerde doğru zamanda aramalıdır. Sorunlarımızı çözme konusunda kendimize karşı samimi olmalıyız. İnsanları kandırabiliriz ve bunun bedelini bir şekilde ödeyebiliriz. Bedeli ödendikten sonra ders çıkartılır, önlem alınır ve bir kazanım elde edilir. Fakat kendimizi kandırdığımızda işler gerçekten sonsuz bir belirsizliğe varır. Çünkü kendimizi kandırmayı bir kere başardığımızda bunun geri dönüşü gerçekten zordur. Ödemen gereken bir bedel bulamazsın, çıkaracak bir ders bulamazsın. Anahtarı kendinde aramalı, bulamadığında ise doğru yerlerde, doğru zamanlarda, doğru kişilerde aramalı. Nalbur dururken samanlıkta iğne aramamalı. 



 Bu sadece bir sorunun çözümü olan anahtar betimlemesiyle de sınırlı değildir. Kişiyi etkileyen bir olayda aranan suçlu, masum, haklı, haksız, doğru, yanlış şeklinde de gidebilir. Kişi hayatının raylarında mümkün olduğunca az dış etken barındırmalıdır. Çünkü dış etkenler kişinin hayatının başından mevcut zamana yanında olmadığı gibi ömrünün büyük bir kısmında da olmayacaktır. Sorunlarını anlamayacak, anlayamayacak, yanında var olmayacak, olamayacaktır. En büyük değeri kendimize vermemiz gerekir. Çünkü bu bedenin bu ruhun başından sonuna tek şahidi bizizdir. Umudu başkalarında aramamız kendimize bir hakarettir. Dediğim gibi çoğu zaman ihtiyacımız olduğunu zannederiz. İzlememiz gereken adımlardan ya haberdar değilizdir ya da önemsememişizdir. Ama yine de insan yaşayarak öğrenen bir canlıdır. Yaşadığı en boktan travmaları, anıları bile bir tecrübe sayarak onlarla mutlu olabilir. Mutlu olmasa bile onlarla güçlenebilir. Pişmanlık duymak kuru bir vicdan masturbasyonudur. Kendine ödemen gereken bedelleri üzgünlüğe, mutsuzluğa vurursun. Eylemsizliğini, tepkisizliğini korursun.


Özetle çokbilmiş gibi konuşup kafa açtım. Bu seferlik bu kadar. Görüşmek üzere.