31 Ağustos 2023 Perşembe

Tutmayan Kuponlarım Var





En son doğum günümden bahsediyordum. Yaşın getirdiği umursamazlık mıdır ya da olgunluk mudur bilmiyorum ama negatif herhangi bir şey göremedim. Hediye paketi açtım bu sene ki bu benim için oldukça anlamlıydı. Havva ile olan aramızdaki yakınlığın soru işaretinin öldüğü güne denk gelmişti doğum günüm. Görebileceğim en kötü sürpriz niteliğindeydi. Ama buna rağmen hiç kötü hissetmediğim hatta gecesinde kusana kadar alkol içerken Kadir'in bana eşlik etmesi ile gayet iyi, umutlu, mutlu diyemem belki ama mutsuz hissetmediğim bir gece geçirdim. Depresif ruh halim hiç varlığını göstermedi. Boktan anıların, travmaların hatırlanıp anlatılmasına rağmen. Geçmişimle mutlu olamayacak olsam bile mutsuzluk etkisini gerçekten hiç hissetmediğim bir gündü. Dış gözle kendime bakacak olursam ki bu dış göz örneği gerçekten çok kısıtlı sayıdaki insanlardan oluşuyor. Kendimi içe kapanmış, mutsuz, depresyona girmiş gibi görürdüm. Ama aslında öyle değilim. Şu sıralar ne kadar soru işaretleri gelse de gitse de, bazen kendimi bıçaklayacak derecede sinirlerimin bozulup bazen de kedi modumu açıp şirinlik yaptığım bir ilişkiye sahip olduğum Havva ve de kadim dost niteliğine erişen Kadir'le olan birbirimize sunduğumuz her anlamdaki fedakarlık beni bu depresyondan alıkoyuyor. Kadir'in son derece muazzam hediyesini blogun huzuruna sunuyorum:



Önceden bahsettim. Doğum günlerimde cannon event olma ihtimali oluyordu genelde. Bu sene ise indie skinshape grubunu keşfettim. Kadir'le konuşurken gerçekten çok güzel bir şekilde arkada aktı. Blog'un kapak fotoğrafı olması için en yukarıya koyarım. Hayatım boyunca da dinleyeceğim galiba Skinshape'i.


Öte yandan 2 günlük bir hastane sürecim oldu. Gözlüğüm kırıldığı için göz doktoruna gitmem gerekti, gitmişken dahiliyede kan değerlerine de baktırdım. Çok içler açıcı bir tablo çıkmadı ortaya. Sol gözümde takip gerektiren bir göz tansiyonu çıktı. Tip 2 diyabet tanısı kondu. Dahiliyenin istediği ultrasonda prostatla alakalı bir şey çıktı. Dahiliye doktoru istediği ultrasonu anlayamadığı için bi arkadaşını arayıp sordu. Hem komik hem korkunçtu. Direkt olarak ürolojiye yönlendirdi bunun için. Yeni bir şeyle yüzleşemeyecek durumda olduğum için erteledim. Ama en ciddi şeyler göz tansiyonu ve potansiyel prostat kanseri oldu. 

Üniversite kaydımı yaptım. Resmi olarak üniversite öğrencisiyim. Açıköğretim seçtiğim için öyle bir üniversite öğrenciliği ile alakasız bir statüde geçireceğim bu süreci. Dayım da benden özenip ikinci üniversite olarak Sosyoloji okuyacak. Büyük ihtimalle sınavlara beraber gideriz. Belki kendince benle ugrasmamak için sınav yerini başka yere almıştır. Bilemiyorum. 

Eylül ayı itibariyle işe koyulma adına içime kapanabilirim. Bunu sayısı 2'yi geçmeyen blog halkına duyuruyorum. 



25 Ağustos 2023 Cuma

guns n' roses (20)

 1 saat sonra galiba resmi ve astronomik açıdan 20 yaşıma gireceğim. Geçen senelerdeki gibi bir beklentim bu sefer yok. Beklenti dediğim de sadece ailemin doğumgünümü kutlamasıydı. Birkaç yıldır bu olmuyor. Normalde dışarı çıkmak için aldığım parayı alkole veriyorum. Annemin verdiği para da doğumgünü hediyesiymiş. En son doğum günü hediyesi paketini galiba 2. sınıfta başkalarından özenip herkesi belli başlı eğlence vaatleriyle ikna edip getirdiğim doğum günü partisinde açmıştım. Anaokulundan arkadaşım olan Mehmet Alp'in İstanbul temalı LCW tişörtüydü. O zamandan beri çokça doğumgünü partisine katıldım ama benim bir daha olmamıştı. İlk ve sondu. Bi dönem sabahtan ailecek patates salatası kahvaltısı etklinliği olurdu. O kadar. 3 yıldır hiç dile getirmesem, ifade etmesem de hep öyle bir hayal kurdum. Depresyon sayesinde zaten hep öğleden sonra uyanırdım. Yarın da öyle olacak. O pastayı öyle üflemeyi hep arzuladım. Ama yine de zaruri görmedim. Sadece bir tane hediye paketi açmak beni yeterince mutlu ve tatmin ederdi. Bundan dolayı moralim bozulunca da genelde bana            '' geçen şunu aldık ya'' larla geliyorlar. Çorap olsa o paketi açmaya razıydım. 

  Gel gelelim olmadı işte yapıcak bir şey yok. Hatta doğum günümün olduğunu en unutabildiğim sene bu sene. Aynı zamanda bu sene hayatımın en mutlu gününü de yaşadığım sene.



 

Normalde bu sene dövme yaptıracaktım. Bir seksek çizelgesi dövmesi. İnsanın dövmelerini kendisiyle bağdaştırmak zorunda olduğunu düşünüyorum.

Az önce saatler 00:00ı çekti. Blogu yazarken bir yerden kalp aldım. 

özetle salya sümük geçsin devam edicem.

Yarın evde yalnız geçirmek istiyorum. Aynı zamanda büyük idol Nietzche'nin ölüm yıldönümü. zaten üç kuruş param var alkol alıcam. Dövme işinden o yüzden vazgeçtim. Geceyi Cem Karaca ''Bu Son Olsun.'' ile kapatıcam. Önüme bakacağım. Ruhsuz, duygusuz, mutsuz, anlamsız bir şekilde. Bunlara sahip olmak için hiçbir sebebimin olmadığını bir daha fark ettiğim bir doğum günü olacak. Bunlara sahip olduğum her zaman da aslında rol yaptığım ve buna kendimin de inandığı gerçeği ile bir kere daha yüzleşeceğim. Zaten bir kere mutlu bir doğum günü geçirmedim. O bahsettiğim 2. sınıfta babamın bulduğu palyaçonun da var olduğu doğumgününden itibaren. Belki orada da mutlu değildim. Ama çocuktum işte.

 Bir insan çocukluğunun mutluluğunu sorgulamamalı. 2 senedir ara ara çocukluk fotoğaflarıma bakıp ağlıyorum. Bu gün de öyle olması muhtemel. Uyanıp tekele giderim. Kendimi usul usul çektiğim grup çağırır belki. Belki dönüşte çay ocağında çay içip dönerim. Kutlamak istemiyorum başkalarıyla. Artık gerçeklerden kaçmak istemiyorum. Benim gerçeğim bu; yalnız doğdum ve yalnız öleceğim. Seksek dövmesi de tamamen bununla ilgiliydi. İlkokulda AnkaMall'de 30 40 kişilik çocuk grupları için oyun setleri satılırdı. Sınıfımız da bunlardan birine sahipti. Ve bu oyunlar çift kişi oynanıyor.Çoğu zaman takımlı şekilde. Bir bacağı doğuştan kısa olan, engeline rağmen sınıfın en atik, en hızlı çocuğu olan Erenin protez bacağı olduğu için hoca tarafından çıkartılırdı. Yalnızlığına terk edilirdi sahip olduğu engeli yüzünden. O çıkınca çift sayı bozulurdu. Bilin bakalım dengelemek için ek olarak kim çıkardı.



Erenle ben 4 sene boyunca herkes türlü türlü, o dönemin en ekipmanlı, zevkli çocuk oyunlarını oynarken Eren ve ben dökülen çatının kiremitlerinden okulda olmayan seksek çizelgesini çizip ikimiz oynardık. Bana her şeyin başlangıcını anımsatıyor bu. Unutmamam gereken, sahip olduğum ve her zaman taşıyacağım kamburumu hatırlatacaktı dövme olarak, eğer bu kadar fakir olmasaydım. Aslında sürekli yalnızlık çok da toplumun suçu değil. Evet bir şekilde toplum beni hiçbir zaman kabul etmedi. Fazlaca insan, dost, yoldaş kaybederek geldim bu güne ve 20 yaşıma basıyorum. İlk okul beni öyle derinden etkilemiş olsa gerek ki yaşattığı fazlaca travmalar da bunun tuzu biberi. Bunlar benim savunma mekanizmamı tetiklemiş galiba. Uyum sağlayamıyorum. Makul, kabul edilebilir birisi olamıyorum. Daha önceki bir yazıda ya da birkaç yazıda da bahsetmiş olmam gerek. Bu beni hem tehlikeli hem yalnız bir adam yapıyor. Çünkü buna alıştım, zorla alıştırıldım. Beni istemeyen, yanına almayan, hiçbir zaman bir şans sunmayan bu toplumun beni reddetmesinden çok benim onları reddetmemi sağladım. Bu da bana topluma karşı bir güç veriyor ki bu da beraberinde tehlikeyi getiriyor. Yine de her türlü denklemde bunun kaybedeni ben oluyorum. Şu yaşımdan sonra da bunu çözmem çok da mantıklı ve rasyonel gelmiyor. Galiba düştüğüm batakta mutlu olmaya çalışmak tek çarem.

Ek olarak yıllar sonra fark ettiğim şeylerin hepsi bu tarihe denk geliyor. Cannon Event olarak tabir edebileceğimiz birkaç şeyin bu tarihe denk gelmesini gerçekten enteresan buluyorum. En çok kullandığım google ve uzantı sitelerin üyelikleri bu tarihte alınmış. Hayatımda ilk yaptığım Spotify playlistini bugün yapmışım. Hem de ari barokas ile. Ayrıyetten Nietzche'nin ölüm yıldönümünün bu gün olması. Bazen alter egom bu günün benim için yaratıldığını gösteriyor. Nietzche'nin ölüm yıldönümünün bu tarihte olması ve benim bu tarihte doğmam yeni bir Nietzchenin doğması gibi saçma bi eğlenceli teori de üretmiştim. Dünya görüşümün, etik anlayışımın, insanlık anlayışım ve nice görüşlerimin de Nietzche ile birebir aynı olmasını Nietzche ile tanıştıktan sonra fark etmem bu teorime kattığım ruhani bir anlamdır.

Öyle işte. Yeni bir yıl, yeni umutlar ve bu tip palavralar. Ve de aynı aynı tas ve aynı hamam bla bla bla...




17 Ağustos 2023 Perşembe

kalın geldim

 Biliyorum ki son zamanlarda burada fazla aktifliğe pek alışık değilsiniz saygıdeğer blog halkı. Bir önceki yazıda dağılmakta olan bir arkadaş grubumdan bahsettim. Bu doğrultuda olan gelişmeler sonrası hayatıma karşı farklı bir perspektif kazandım. Bir kez daha sosyal yönümün güçlü olmadığını fark ettim. Fazla ciddiyetsiz ve patavatsızım. Bu her zaman uyum sağlamamı engelledi arkadaş ortamlarında. Kaldı ki bu arkadaş grubum kendi düşüncelerimi en fazla ignoreladığım bir tutum içinde olduğum bir gruptu. Buna rağmen görebiliyorum ki bu durumun bir çözümü yok. Pek çok insana tabiri caiz ise kalın gelebiliyorum. Bünyeleri bunu kaldıramıyor. Ama yine de o kadar sikimde değil ki ''Ağlayacaksanız oynamayalım.'' modundayım. 

Çok fazla insan kaybederek geldim bu güne. Fazlaca büyük bir efekt yaratmaması gerekir bu durumun bana. Ama kendimi geri çekme kararını galiba istemeden netleştirdim. Netleştirme sonrası fark ettim ki aslında büyük boşluğun içindeymişim. Günlerimin tamamı boş geçerdi eğer bu grupta takılmasaydım. Belki olması gereken de budur. Bu grup beni uyuşturucu misali o boşluğun içinde hiç haberim olmadan tutuyormuş gibi düşünmeye başladım. Çözmem gereken, yüzleşmem gereken sorunlarım varken kendimi bu kadar rahat hissetmemi sağladılar. Bu elbette güzel bir şey ama dediğim gibi uyuşturucu etkisinden çok bir farkı yok. Her şeyi siktir et modunu pek çok zaman kullandım. Özellikle arkadaş grupları içerisindeyken. Çünkü hiçbir sorunumun farkına varmadan, görmeden amcık amcık takılabilme fırsatı doğuyordu elime. 

Bahsettiğim boşlukta olduğumu anlama hissi farklı bir yönden de vurdu beni. Bu grubun, olayların hiç olmaması kadar sikimde olduğunu fark ettim. Bir şeye ne kadar çok değer verirsen sana o kadar zarar verebilir. Bu demek değildir ki hiçbir şeye değer vermeyelim, hiçbir anlamımız olmasın. Ama arkadaş grupları her zaman riskli oluşumlardır. Özellikle hayatın erken yaş evresinde. İşin içine saçma salak ergence tutumlar girince de iyice soğutuyor insanı. Gruptan kendimi geri çekmek istememin sebebi belki ilerde anı niteliğinde anlatacağım, şu anda ise hiç sikimde olmaması gereken bir olaya dayandığı için anlatmayacağım. Ama en son böyle salakça ve ergence bir şeyi lise 1. sınıfta görmüştüm ve o daha az ergenceydi. Kendi eşekliğim neticede. Her şeyi taşağa vurma modu yüzünden bazı şeylerin saçmalığını hiç düşünememişim. Belki iyi bir arkadaş değilim, bunun da farkındayım ama ben verebileceğim en büyük şeyimi bu gruba verdim ki o da samimiyetimdi. Bundan sonra verebileceğimi zannetmiyorum. O kadar ilkel, saçma, anlamsız bir tutumlar oluşmaya başladı ki neticede salmaya karar verdim. Bu da bana bir ara kenara itelediğim, yüzleşilmeyi bekleyen sorunlarımı gösterdi.

Hayatımda sadece bir kez bir kişiyi dövdüm. Onda da ortaokuldaydım ve salak saçma bir şeydi. Murat Telefoncu diye bir çocukla sürekli atışıyorduk zaten laf sokmalı oooooo tarzı. İşin bi yerinde ana bacı kattı. Tabi yaştan dolayı gelen bir ilkellik ve geri zekalılık var ki çocukla fiziki kavgaya giriştim. Dövmüştüm çocuğu. Sonraki olayları hiç hatırlamıyorum 5. sınıf sonuçta. Sürekli eskileri stalklarım sosyal medyada anonim bir şekilde. Merak ediyorum çünkü. Bir gün Murat'ı stalkladım facebook üzerinden. O gün de çocukluğumun ne kadar iğrenç olduğunu, ne kadar iğrenç bir çocuk olduğumu fark ettim mesajlardan. O zaten ayrı etkilemişti beni. Neyse konuya geri döneyim. Murat'ı stalkladığımda pek bir şey bulamamıştım. Hesap yaklaşık 2013 2014 yılından beri kullanılmıyordu. Normal karşıladım. Kim kullanır facebook bu devirde? Şans eseri halası ya da teyzesinin hesabına girdim. Murat ben onu dövdükten yaklaşık 1 sene içinde ölmüş. Bir hastalığı olduğunu ettiğimiz kavgadan sonra öğrendiğimi hatırladım öldüğünü gördükten sonra. Dolayısıyla hiçbir zaman fiziksel olarak kavgaya, potansiyel tehlike yaratacak herhangi bir şeye dahil olmadım. Düşünsenize bi, hayatınız boyunca sadece 1 kişiyi dövüyorsunuz o da 1 sene sonra ölüyor. Benim ortaokuldan bir sınıf arkadaşım öldü ve benim o çocukla olan tek anım o çocuğu dövmem ve onun ağlaması. Böyle olunca insan elinden geleni yapıyor fiziksel olan her türlü tartışmadan kaçınmak için. Buna rağmen pasif kalmıyorum, dişimi gösteriyorum. Ki bu da aslında fiziksel bir kavgayı engellemek için gerekli bir şey kanaatimce. 

Bana da yapıldığından kaynaklı hiçbir zaman yaş zorbalığı yapmadım hiç kimseyi taşak modu hariç. Ciddi ciddi küçük görmedim bu sebepten dolayı. Olması gerekenin de bu olduğunu düşünüyorum. Çünkü karşı taraf için çok rahatsız edici bir şey. Ama bu ortamda birkaç şeyi es geçmişim ki o da kanın hızlı atması, yani ergenlik. Ergenliği öyle küçümseyici bakış açısıyla söylemiyorum. Herkes gibi ben de ergen oldum, dolayısıyla biliyorum. Kan çok hızlı atıyor. Duygular hiçbir zaman orta noktada kalmıyor. Rasyonel ve mantıklı olmak bazen zor oluyor. Ya çok mutlu ya çok melankolik, ya çok sinirli ya çok sakin. Hep böyleydi. Çoğunluk ergenliğini böyle geçiriyor belli etmeseler bile. Bu yüzden benim gibi her şeyi siktir etmiş bir adam bir ergen psikolojisi için fazlaca kalın geliyor. Üstüne bir de o dönemlerde her zaman kendini kabul ettirme isteği olur. Her cümlesinin altında, gölgesinde, kıyısında bir yerinde bilinçaltında kendisini kanıtlamaya, öyle kabul ettirmeye çalıştığı anlaşılıyor. Bu bahsettiğim şeyler kişiyi çocukça olduğunu ya da olgun olmadığını göstermez. Ama biyoloji böyle işte. Kan deli atıyor. Demek ki neymiş? Adil olacağım ayağına bazı içgüdüleri, hisleri, önlemleri es geçmeyeceksin.

Bazen hayatımdaki eventleri idrak edemiyorum, gece yatmadan önce gelen düşünme sekansı yeterli gelmiyor ya da öyle bir sekansa hiçbir zaman giremiyorum. Ama fark ettim ki bazı şeyleri kendim için açıklığa kavuşturma ya da bir ihtimal kendimi kandırma açısından blog yazmak fazlasıyla yararlı oluyor.Şu an doğru ya da yanlış, haklı ya da haksız bir fikrim var en azından.

Düştüğüm boşluğun o kadar büyük olduğunu fark ettim ki aklıma bir dönem yaptırmak istediğim TNO(Trust No One) dövmesi geldi. Gerçekten de böyle olması gerekiyor. Bir kişiye güvenmek bir zayıflık göstergesi. Blogda adı sıkça geçen Kadir ve Havva'ya duyduğum sevgi ve güveni esas alırsak bir süredir zaten aynı duyguları bu gruba beslememem gerektiğinin farkındaydım. Yine de %100lük bir performans göstermediğimin farkındayım bu konuda. Bu da benim hatam ama nt. Normalde böyle bir kopmada durumunda kopma anının öncesinde en ufak fikrim olmazdı. Verdiğim samimiyetin, güvenin, değerin terazisini hiç tutmazdım ki bu da benim tabiri caiz ise ebemi sikerdi. Her zaman tetikteydim bu grup arkadaşlığı konusunda. Son zamanlarda bu tetikte olma konusunda biraz savsakladım galiba ama sürpriz olmadı bu sonuç. 

Şu anda yüzleştiğim sorunlarımla bir savaş vermek zorundayım. Eskisinden daha güçlüyüm bunu biliyorum. Ve farkındayım ki bu sefer gerçekten yalnız değilim.

15 Ağustos 2023 Salı

Ufak bi uğradım-Dosta hitabet

Ufak bi uğramak istedim buraya. Onur gelene kadar kısa bir sürem var. Her yazdığım yazının bir anlam içermesi gerektiğini düşünüyordum. Galiba bu istesem de olmayacak. 

   Dağılmak üzere olduğunu öngördüğüm bir arkadaş grubum var. Çok ilkel şekillerde zedeleniyor bu arkadaş topluluğu. Üstüme düşeni yapıp gerisini umurum dahilinde bulundurmayacağım. Öte yandan son buluşacağımız zaman eken Berkant yazdı. Yaklaşık 3 ay geçmiş üstünden hiç konuşmayalı. Onlar kendi aralarında takılmaya devam ediyor. Hem ben istemedim denebilir onlara dahil olmayı hem de onlar istemedi. Ama iyi kötü ayda bir buluşuyorduk. Az buçuk konuşunca da anlaşılıyor ki kendi aralarındaki kontak hiç kopmuyor benimle koptuğu kadar. Yapacak bir şey yok galiba. Arkadaşlığımız kopmaz da bi ara unuturuz birbirimizi. Sonrasında klasik '' Ne yaptın, nasıl geçiyor?'' sorularıyla bir görüşüp bi o kadar ayrı kaldığımız süre kadar görüşmeyiz. Bunun onlar da farkında ben de. Rahatsız değilim bu durumdan. Öncesinden notlamıştım zaten bu durumu. Ne bileyim ayak uyduramıyordum onlara. Evet biliyorum ben genel olarak herhangi bir şeye de ayak uydurabilen birisi değilim ama aşikar olan bir durum var ki onlar da çok ayak uydurulacak tipler değiller. Bir dönem yüksek standartlara sahip olduğum dönemlerde yakınlaştık kaynaştık. Şu an standartlarımın hiç düşeceğini tahmin edemeyeceğim kadar düştüğünü görebiliyorum. Ama buna rağmen kendimi onlarla sıkı fıkı olduğum dönemden bile daha az yalnız hissediyorum. Demek ki bazen yediğimizin içtiğimizin ayrı gitmemesi yeterli olmuyormuş dost olmak için.

 Son bir yılım öncekilere kıyaslarsan muhteşem geçti. Bunun için özellikle Havva ve Kadir'e sonsuz teşekkürlerimi borçluyum. Onlar farkında olmasa da bana 18 19 yılımın sahte olduğunu fark ettirdiler. Gerçek olan dostluklara, ilişkiler, sadakatler ve fedakarlıklar ile ilk kez tanışmışım. 

Tam bu noktada Havva instagramdan yazdı. Mutlu bir gözyaşı dökmüş bulundum bu ana denk gelmesi üstüne. Sabah da Kadir'le telefonda yaklaşık 1 saat konuştum. Somut açıdan bakıldığında daha sosyal, aktif, daha çok arkadaşımın olduğu dönem olmuştu. Ama dediğim gibi ilk kez bu kadar az yalnız hissediyorum. Biraz da mutluluk manifestosuna döndü bu yazı. Somut olarak bu mutluluğu hiçbir türlü delillendiremem. Ama soyut ve ruhani anlamda tarif edemeyeceğim kadar da huzurluyum. Önceden Receple çok yakındık. Belki hala en büyük fedakarlık yapacağım kişi odur. Belki değil kesinlikle hala odur. Receple sürekli kavga ederdik. Son zamanlarda da büyük ölçüde değişti Recep. Bu değişim onun hakkı. Çok kötü şeyler yaşadı ve çok büyük şeyler başardı. Onun arkadaşlığına layık olamadım. İstediği belli başlı kriterler vardı. Hiçbir zaman bunları karşılayacak kapasitede olmadım. Belki bu benim suçum değil ama onun yaptığı çok büyük bir fedakarlıktı. Gerçekten onu anlıyorum. Ama tek istediğim son seferinde bir bahane bulmuşcasına kontağını koparmasaydı benimle. Benimle sürekli görüşmek istememesini de sonuna kadar anlıyorum. Büyük ölçüde hak da veriyorum. Ama bu durum benim içimde bir yara yaratıyor. Onun bana olduğu kadar ona iyi bir arkadaş olamadım. Hakkını da hiçbir zaman ödeyemeyeceğim. Ve hiçbir kontak olmaması da bunun ihtimalini de koparıyor. Kendi isteği üzerine belli ki yanında olamayacağım onun. Buna izin vermeyecek. Ama tüm iyi niyetlerim onun için. Umarım her şeyin en iyisine, mutluluğun en yücesine sahip olur. O belki beni son dönemlerdeki değişikliğinden sonra küçük görecek, aşağılık görecek ki çoğu ölçüde öyleyim. Ve buna da hakkı var diyebilirim. Çünkü beni geliştirmek için çokca teşebbüsde ve emekte bulundu. Sonuçta emek verdi ve karşılık bekliyor. Ama dediğim gibi bunları karşılamış ve karşılayacak birisi hiçbir zaman olamadım. Bunda kişiliğimin, karakterimin, yetiştirilme tarzımın, yaşanılan travmaların çok büyük etkisi var. Hiçbir zaman emek vermedim. Bu beni onun gibi birisi için zararlı bir arkadaş yapar. Dediğim gibi bunu da anlıyorum. En azından tek istediğim arada bir ne durumda olduğunu bilmek. Hiçbir faydam olmasa bile yanında olmak için çabalamak isterdim. Ama düşüncelerim ve isteklerim sadece ben ve olmayan Allah arasında kalacak.

Recep'e en ufak bir kırgınlığım yok. Kendime karşı bir öfkem var. Çünkü onun yanımda olduğu kadar ben onun yanında olamadım. Onun verdiği arkadaşlığı ben ona veremedim. Böyle bir kapasitem olduğunu düşünmüyorum ama varsa bile Recep bunu sürekli denemesine rağmen bir sonuç gösteremedim. 

Özetle sevgili Recep; sen benim için var olsan da olmasan da çok önemli ve değerli bir yerde olacaksın. Kendine çok iyi bak. Her şeyin en iyisini gerçekten hak ediyorsun. Her şey için özür dilerim. Yanında olamadım...


Uzun süredir doğaçlama yazı yazmıyordum. Belki de ilk kez yazdım. Çünkü yazmadan önce genelde ilk paragrafı belirler öyle doğaçlama giderdim. Bu sefer tamamen doğaçlama oldu.


edit  04.09.2023

Sevgili Recep; yaklaşık son konuşmamız üzerinden 5 ay geçti. Umarım hayatında her şey olması gerektiği gibidir. Belki yeteri kadar zaman geçmedi her şeyin güzel olması için. Belki de her şey daha kötü oldu. Başına gelen her kötü şey için gerçekten üzgünüm. Hayatının kötü dönemlerinde yanında yeteri kadar olamadım, belki olmadım. Her iki olasılık için gerçekten üzgünüm. Farkındayım ki sana yeterince destek olamadım. Benim için yaptığın her şeyin farkındayım. Şu dünyada daha minnettar olacağım bir kişi daha olmayacak belki de senden başka. İyi ki senin gibi bir dosta sahip olmuşum. Bu fedakarlığının, dostluğunun hakkını veremediğim için gerçekten üzgünüm. Aklıma her geldiğinde, ki bu durum olması gerekenden fazla oluyor. Hep seni merak ettim. İstedim ki bilebileyim, seni dinleyebileyim, ve elimden ne gelirse sana vereyim. Benimle kopmak istemen konusunda sana hak veriyorum. Gerçekten de faydalı bir dost olamadım senin için. Belki sömürdüm, belki kullanmış gibi oldum bu fedakarlık olarak karşılığını veremediğim ilişkimizde. Kendin için en iyi, en doğru kararı vereceğinden en ufak bir şüphem olmadı şu ana kadar. Bu yüzden sana ulaşmaktan kaçındım. Faydasız olduğum gibi zarar verdiğimin de farkındayım. Bu kararına saygı duyuyorum. Ne durumda olduğunu bilemediğim her an acı çekiyorum. Sadece iyiliğini, mutluluğunu istiyorum. Bunu senden daha çok hak eden birisini henüz tanımadım ve kuvvetle muhtemel de tanıyamayacağım. Umarım kötü günler geçirmiyorsundur. Bunun üstesinden gelemeyeceğine dair bir şüphem yok. Bu blogu en çok görmesini istediğim kişi sensin. Belki hayat tekrar bizi kısa süre de olsa yan yana getirir. Belki tüm düşüncelerimi seninle paylaşırım. Benim de başımdan bir çok şey geçti. İyi olan kötü olan bazıları ikisi de olan. Şu kötü günleri aştıysam en büyük emek senindir. Bana kendimden daha fazla etkin olduğunu bilmeni isterdim. 

Belki iyi bir arkadaş olarak var olamayacağım. Ama büyük bir hayranın olacağım. Sen de her zaman benim idolüm olarak kalacaksın.

Dilerim ki mutlu ol Recep'im
Ben olmasam bile, hayat gülsün sana