1 saat sonra galiba resmi ve astronomik açıdan 20 yaşıma gireceğim. Geçen senelerdeki gibi bir beklentim bu sefer yok. Beklenti dediğim de sadece ailemin doğumgünümü kutlamasıydı. Birkaç yıldır bu olmuyor. Normalde dışarı çıkmak için aldığım parayı alkole veriyorum. Annemin verdiği para da doğumgünü hediyesiymiş. En son doğum günü hediyesi paketini galiba 2. sınıfta başkalarından özenip herkesi belli başlı eğlence vaatleriyle ikna edip getirdiğim doğum günü partisinde açmıştım. Anaokulundan arkadaşım olan Mehmet Alp'in İstanbul temalı LCW tişörtüydü. O zamandan beri çokça doğumgünü partisine katıldım ama benim bir daha olmamıştı. İlk ve sondu. Bi dönem sabahtan ailecek patates salatası kahvaltısı etklinliği olurdu. O kadar. 3 yıldır hiç dile getirmesem, ifade etmesem de hep öyle bir hayal kurdum. Depresyon sayesinde zaten hep öğleden sonra uyanırdım. Yarın da öyle olacak. O pastayı öyle üflemeyi hep arzuladım. Ama yine de zaruri görmedim. Sadece bir tane hediye paketi açmak beni yeterince mutlu ve tatmin ederdi. Bundan dolayı moralim bozulunca da genelde bana '' geçen şunu aldık ya'' larla geliyorlar. Çorap olsa o paketi açmaya razıydım.
Gel gelelim olmadı işte yapıcak bir şey yok. Hatta doğum günümün olduğunu en unutabildiğim sene bu sene. Aynı zamanda bu sene hayatımın en mutlu gününü de yaşadığım sene.
Normalde bu sene dövme yaptıracaktım. Bir seksek çizelgesi dövmesi. İnsanın dövmelerini kendisiyle bağdaştırmak zorunda olduğunu düşünüyorum.
Az önce saatler 00:00ı çekti. Blogu yazarken bir yerden kalp aldım.
özetle salya sümük geçsin devam edicem.
Yarın evde yalnız geçirmek istiyorum. Aynı zamanda büyük idol Nietzche'nin ölüm yıldönümü. zaten üç kuruş param var alkol alıcam. Dövme işinden o yüzden vazgeçtim. Geceyi Cem Karaca ''Bu Son Olsun.'' ile kapatıcam. Önüme bakacağım. Ruhsuz, duygusuz, mutsuz, anlamsız bir şekilde. Bunlara sahip olmak için hiçbir sebebimin olmadığını bir daha fark ettiğim bir doğum günü olacak. Bunlara sahip olduğum her zaman da aslında rol yaptığım ve buna kendimin de inandığı gerçeği ile bir kere daha yüzleşeceğim. Zaten bir kere mutlu bir doğum günü geçirmedim. O bahsettiğim 2. sınıfta babamın bulduğu palyaçonun da var olduğu doğumgününden itibaren. Belki orada da mutlu değildim. Ama çocuktum işte.
Bir insan çocukluğunun mutluluğunu sorgulamamalı. 2 senedir ara ara çocukluk fotoğaflarıma bakıp ağlıyorum. Bu gün de öyle olması muhtemel. Uyanıp tekele giderim. Kendimi usul usul çektiğim grup çağırır belki. Belki dönüşte çay ocağında çay içip dönerim. Kutlamak istemiyorum başkalarıyla. Artık gerçeklerden kaçmak istemiyorum. Benim gerçeğim bu; yalnız doğdum ve yalnız öleceğim. Seksek dövmesi de tamamen bununla ilgiliydi. İlkokulda AnkaMall'de 30 40 kişilik çocuk grupları için oyun setleri satılırdı. Sınıfımız da bunlardan birine sahipti. Ve bu oyunlar çift kişi oynanıyor.Çoğu zaman takımlı şekilde. Bir bacağı doğuştan kısa olan, engeline rağmen sınıfın en atik, en hızlı çocuğu olan Erenin protez bacağı olduğu için hoca tarafından çıkartılırdı. Yalnızlığına terk edilirdi sahip olduğu engeli yüzünden. O çıkınca çift sayı bozulurdu. Bilin bakalım dengelemek için ek olarak kim çıkardı.
Erenle ben 4 sene boyunca herkes türlü türlü, o dönemin en ekipmanlı, zevkli çocuk oyunlarını oynarken Eren ve ben dökülen çatının kiremitlerinden okulda olmayan seksek çizelgesini çizip ikimiz oynardık. Bana her şeyin başlangıcını anımsatıyor bu. Unutmamam gereken, sahip olduğum ve her zaman taşıyacağım kamburumu hatırlatacaktı dövme olarak, eğer bu kadar fakir olmasaydım. Aslında sürekli yalnızlık çok da toplumun suçu değil. Evet bir şekilde toplum beni hiçbir zaman kabul etmedi. Fazlaca insan, dost, yoldaş kaybederek geldim bu güne ve 20 yaşıma basıyorum. İlk okul beni öyle derinden etkilemiş olsa gerek ki yaşattığı fazlaca travmalar da bunun tuzu biberi. Bunlar benim savunma mekanizmamı tetiklemiş galiba. Uyum sağlayamıyorum. Makul, kabul edilebilir birisi olamıyorum. Daha önceki bir yazıda ya da birkaç yazıda da bahsetmiş olmam gerek. Bu beni hem tehlikeli hem yalnız bir adam yapıyor. Çünkü buna alıştım, zorla alıştırıldım. Beni istemeyen, yanına almayan, hiçbir zaman bir şans sunmayan bu toplumun beni reddetmesinden çok benim onları reddetmemi sağladım. Bu da bana topluma karşı bir güç veriyor ki bu da beraberinde tehlikeyi getiriyor. Yine de her türlü denklemde bunun kaybedeni ben oluyorum. Şu yaşımdan sonra da bunu çözmem çok da mantıklı ve rasyonel gelmiyor. Galiba düştüğüm batakta mutlu olmaya çalışmak tek çarem.
Ek olarak yıllar sonra fark ettiğim şeylerin hepsi bu tarihe denk geliyor. Cannon Event olarak tabir edebileceğimiz birkaç şeyin bu tarihe denk gelmesini gerçekten enteresan buluyorum. En çok kullandığım google ve uzantı sitelerin üyelikleri bu tarihte alınmış. Hayatımda ilk yaptığım Spotify playlistini bugün yapmışım. Hem de ari barokas ile. Ayrıyetten Nietzche'nin ölüm yıldönümünün bu gün olması. Bazen alter egom bu günün benim için yaratıldığını gösteriyor. Nietzche'nin ölüm yıldönümünün bu tarihte olması ve benim bu tarihte doğmam yeni bir Nietzchenin doğması gibi saçma bi eğlenceli teori de üretmiştim. Dünya görüşümün, etik anlayışımın, insanlık anlayışım ve nice görüşlerimin de Nietzche ile birebir aynı olmasını Nietzche ile tanıştıktan sonra fark etmem bu teorime kattığım ruhani bir anlamdır.
Öyle işte. Yeni bir yıl, yeni umutlar ve bu tip palavralar. Ve de aynı aynı tas ve aynı hamam bla bla bla...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder